bug-glibc
[Top][All Lists]
Advanced

[Date Prev][Date Next][Thread Prev][Thread Next][Date Index][Thread Index]

BTP Bülteni 10.07.2005


From: BTP Bağımsız Türkiye Partisi
Subject: BTP Bülteni 10.07.2005
Date: Mon, 11 Jul 2005 01:30:46 +0300

CHP 'NİN AKP 'DEN FARKI YOK
-

 


AKP’nin İslam’a ciddi darbeler indirdiğini söyleyen BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş, bu manzara ortada iken CHP’nin kalkıp da “irticai faaliyetler var” demesinin hadiseyi gizlemekten başka bir anlam taşımadığını belirtti.

BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Nihat Hekimoğlu’nun sorularına cevap verdiği “Haftanın Sohbeti”nin bugünkü bölümünde, Milli Ekonomi Modeli’nde yer alan bazı tezlerin AKP milletvekilleri tarafından kaynak gösterilmeden aşırılmasını değerlendirdi. Aynı AKP’nin Meclis içtüzüğünü değiştirerek son sür’at kanunlar çıkarılmasının demokrasinin rafa kaldırılması anlamına geldiğini söyleyen Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye’nin başını ağrıtmaya devam eden PKK terörüne AB ve ABD’nin bakışı hakkında da bilgi verdi.

-Hocam, hükümet ve sayın Başbakan, sizin Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet projesi başlığı altında sunduğunuz bazı uygulamaları seslendirmeye başladı. Sayın Başbakan bulunduğu bazı mekanlarda bunu ifade ediyor. İşçiyi güçlendireceğini, tüketici kesimi güçlendireceğini seslendirmeye başladı. Evlilik konusunda bazı destekler vereceğini söylüyorlar. Bu konuda ne diyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş– Bütün bunların söylenmesi güzel de bu olay bir insanın inanmadan şahadet getirmesine benziyor. Yapması hiç mümkün değil. Bizi takip eden kardeşlerime olayın ciddi bir yanıltıcı oyun olduğunu izah edeceğim. Herkesin çok rahatlıkla anlayacağını tahmin ediyorum.

Bize ait tezler çalınıyor

İktidarlar “ben şunu yapacağım” dediği zaman o yapacağı şeyin kaynağını göstermesi lazım. Dikkat ederseniz her yıl başı hükümetler bütçe görüşmesi diye Meclis’te bir müzakere açarlar. Yapacakları işler ne ise A’sından Z’sine kadar tartışmaya açarlar. Önce kendi ekibi hazırlar. Sonra bu hazırlananlar Meclis’e gelir. Meclis’te görüşülür. Muhalefet de görüşlerini ortaya koyar. Ondan sonra onaylanır. Onaylanan bu bütçe uygulamaya girer. Bir yıl boyunca bunun dışında kimse bir tek kuruşluk yatırım yapamaz. Bütçede ne varsa uygulamada o bulunur. Sayın Erdoğan ve vekil arkadaşlarımızın bizden aldıklarını, zaman zaman halka, güzel sözler olduğu, hakikaten olması gereken meseleler olduğu için söylediğini ve puan aldığını görüyorum. Ama senin söylediğin sözlerin tamamının içi boş. Çünkü içini dolduramıyorsun. Sen bütçeyi hazırlarken sakatlar, özürlüler diye bir derdin yoktu ki ona sen bütçede bir şey veresin. Şimdi nasıl diyorsun ki “Şunu şöyle yapacağım, bunu böyle yapacağım.” Evlenme kredisi verecek. Bütçede buna kaç para tahsis ettin? Nereden vereceksin? Kısaca dedikleri şey tamamen rüya, hayal mahsulü. Liberal ekonomide bunların yapılması hiç mümkün değildir. Liberal ekonominin mantığı tüketim kesimini daha da tüketmektir. Vergi üstüne vergi almaktır. Belini kırmaktır. Nitekim arkadaşların yaptığı da budur. Kalpleri bu tarafa, milletin ıstırabını acısını görüyor, “ne yaptık, bu milleti perişan ettik” diyor. Bu milletin anası ağladı; bunu görüyor. Ama “Hoca’nın dedikleri de doğru” diyorlar. Dikkat ederseniz hep beni takip ediyorlar. Gizli gizli hani dinlenilen büyük zatlar vardı. Aynen öyle köşebaşına gidiyorlar, “acaba bu ne diyor?” diye bekliyorlar. Ama onların bunu hayata geçirmesi hiç mümkün değil. Bu, bize ait. Milli Ekonomi Modeli diye bizim bir tezimiz var. Sosyal devlet bu tezin bir parçasıdır. Tüketimi devreye koyabilmek için sosyal devlet projesine ihtiyaç vardır. Milli Ekonomi Modelindedir bu.

Milli Ekonomi Modelinin mantığı

-Liberal ekonomide değil yani.

Prof. Dr. Haydar Baş– Liberal ekonomide böyle bir dert yok. Mesela bizde vergi yoktur. Bizim tezimizde vergi yoktur. 100 milyarın altında geliri olan vatandaşa vergi yoktur. Bu işçidir, tarım kesimidir vs vergi yükünden onları devlet kurtarır. Ama devlet onu kurtararak onu ciddi şekilde destekler, tüketimini çoğaltır. Rahat tüketim yapar. Rahat tüketim yaptığı için de üreten ona çok mal satar. Bir tane bardak satarken 10 tane satar. Onun için üreten de bir bardağın vergisi yerine 10 tane bardak vergisi veriyor. Yani devlet o zayıf vatandaştan değil güçlü vatandaştan vergi alıyor. Hem de 10 mislisini alıyor. Bu sefer devlet de güçlü oluyor, halk da güçlü oluyor, üreten de güçlü oluyor. Sayın Başbakanın bu denklemi çözmeden bu tip vaadlerde bulunması bir defa ilmi gerçeklere aykırıdır. İkincisi, bu işler ona yakışmıyor. Kaynak göstermeleri lazım. “Bunu şuradan aldık. Doğrudur. Ama biz bunu yapamayız. Bizim programımızla alakası yoktur” istisnası geliştirmeleri lazımdır. Hatta sadece onlar değil, diğer partilerin de baştan beri yaptıkları iş bizim Milli Ekonomi Modelindeki görüşleri alıp transfer etmeleridir. Ama hiç birinin uygulama imkanı yoktur. Çünkü uygulamak için bütün bunlara kaynak bulmanız lazım. Bu denklemi kurmanız lazım. Bu, sadece iç politika, maliye politikası, tarım politikası, orman politikası ile alakalı değildir. Bu bir bütündür. Bu işi ancak bilen hayata geçirebilir.

Teröre AB ve ABD’nin bakışı

-Hocam, son dönemde silahlı eylemler artıyor. Son olarak Bingöl’de Devlet Demiryollarına bağlı bir tren bombalandı. Uzaktan kumandalı bir mayın patlatıldı. DDY’nın beş güvenlik görevlisi şehit oldu. Bu eylemlerin artışı konusunda AB ve ABD’nin bakışı nedir?

Prof. Dr. Haydar Baş– AB ve ABD’nin bakışını bilmek o kadar zor bir hadise değildir. Sayın Başbakanımız ABD’ye yaptığı son gezide hatırlarsanız ABD’nin Genelkurmay Başkanının enteresan bir sözü var. Ne diyor? “Bu iş silahlı çatışmayla olmaz. Yani siz PKK’lıları, eylem yapanları dağda öldürmeyin, sokakta öldürmeyin, bunlara yaşama hakkı tanıyın” dedi. Seni öldürmeye gelen insanı yaşatacaksın. İkincisi, dikkat ederseniz, benim AB konusunda devamlı söylediğim söz şudur: “AB adı altında Türkiye’nin parçalanması söz konusudur.” Yani oraya gireceğiz gerekçesiyle, bir takım bahaneler adı altında Türkiye’yi parçalıyorlar. Siyasetin bunu çok iyi görmesi lazım. Siyaset bunu görmediği zaman fonksiyonunu icra edemez. Aksi takdirde ülkenin bölünüp parçalanmasına o da ortak olmuş olur. Şu anda yapmak istedikleri şudur. “Sen, af çıkartacaksın” diyor. “Tamam” af çıkıyor. Hatta “Apo’yu da affedeceksin” diyor. Dikkat ederseniz bütün bunlar tartışma konusu haline geldi. Türk Yargısının verdiği kararı şu ana kadar Yargı icra edemedi. İnfaz edemedi. Bununla ne ispat edilmiş oldu? “Türkiye Cumhuriyeti Devleti müstakil bir devlet değildir. Karar verir ama infaz yetkisine sahip olamaz” ispat edilmeye çalışıldı. Devletin acziyeti siyasetle ispat edilmeye çalışılıyor. AB, bu devletin aciz olduğunu ifade etmeye çalışıyor. Hadi sen erkeksen bunu ABD’ye, İngiltere’ye söyle. O, bağımsız yargısının verdiği kararı hayata geçirir. Hiç bir irade, güç, buna mani olamaz. Demek istediğim şudur: Türkiye’de verilen kararları hayata geçirmemek ne içindir? Türkiye Cumhuriyeti Devletinin zafiyetini izah ve izhar etmek içindir. Bir defa Türk siyaseti bu konuda bugüne kadar üzerine düşen vazifeyi ifa edememiştir. Bu bir

Adalet, haklıya hakkını vermek, haksıza haddini bildirmektir

İkincisi Batının oyununa devamlı surette gelmektedir, uyum yasaları çıkarma adına. Mesela idamı kaldırdı veya ağır cezaları kaldırdı. Düşünebiliyor musunuz adam senin en yakınını katlediyor, sen kimin adına bunu affediyorsun? Kanı heder edilen, dökülen insana sordun mu buna ne ceza vereceksin diye. Sen hangi haktan bahsediyorsun? Benim hakkımı yiyene hakkımın bağışlatılması hak değildir. Bu, hakkın gasp edilmesi demektir. Adam hakkı gasp ediyor, yok ediyor. Adalet haklıya hakkını vermek, haksıza haddini bildirmektir. Sen ona haddini bildirmiyorsun. Bu sefer azıyor. Kısaca bu müeyyideler ortadan kalktı. Geçmişte terbiye denilen bir olay vardı. Kişiler aileden aldıkları terbiye ile kendini kontrol eder, murakabe eder bir seviyede idi. Şimdi öyle bir şey de kalmadı. Aileler de çocuğu alabildiğine başıboş bırakıyor. Eğitim de ona bir şey kazandırmıyor. Bizim devamlı surette anlatmaya çalıştığımız bir Müslüman Türk modelimiz var; bu ne kızımızda, ne oğlumuzda var. Bu konuda insanımız maalesef bir açlık içerisinde. AB’ye uyum adı altında kanunlarla onu tamamen başıboş bir hale getiriyorsun. O zaman çocuk serseri gibi ortada dolaşıp duruyor. Tinerci ise adam öldürüyor. Bu gidişin görüntüsü sanki bu ülkenin sahibi yokmuş havası veriyor. Ben şahsen bunu böyle görüyorum. Elbette bunu düzeltecek olan da siyasi iradedir. Ülkeye sahip çıksınlar. İnsanımızı belli kurallarla beraber, hukuki müeyyidelerle haklarını teminat altına alıp, haksızlık yapmasına mani olsunlar. Evvela onu da eğitimle birlikte ahlaki bir noktaya taşısınlar.

-Tabii polisin de eli kolu bağlanmış durum da değil mi?

Prof. Dr. Haydar Baş– Polis de bir şey yapamıyor. Tutup da hesaba da çekemiyor.

Polisin kendisi de suçlu çıkıyor.

Prof. Dr. Haydar Baş– İyi hatırlattınız. Kolluk güçleri de hiç bir şey yapacak durumda değiller. Adam ne yapsın? Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık. Binaenaleyh böyle acayip, garayip durumlar var. İktidarın da üzerine gittiği kim biliyor musun? İktidar da sağ olsun devamlı benim üzerime geliyor. Herhalde bizim sabrımızı ölçüyorlar. Batı Çalışma Gurubu kurumlarımıza geliyor. Düşünebiliyor musun gece saat 02.00’de kurumun muhasebesi tetkik ediliyor. Yani enteresan haller oluyor. Ama millet dersi verecek. Aile hayatımızdan, şahsiyetimize kadar dedikodular, iftiralar, fitneler var. Ama biz hepsine açığız. Hiç kimse bizi yolumuzdan yıldıramaz. Bu vatan bizimdir. Hiç kimseye de bunu şu veya bu şeyle bırakmayız.

Oyunu birlikte oynuyorlar

-Hocam, CHP, anamuhalefet partisinin öyle bir muhalefet mantığı, öyle bir söylemi var ki sanki AKP irticai bir faaliyette bulunuyormuş mantığı ile siyaset yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Prof. Dr. Haydar Baş– Sayın Baykal’ın, partinin düşüncesi nedir bilmem ama ortada, görebildiğim kadarıyla bir beraberlik söz konusu. AK Partisi İslam’a karşı ciddi darbeler indirdi. Bu darbelerin gizlenmesi karşılıklı oyunlarla oldu. Düşünebiliyor musunuz, kaçıncı madde olduğunu şu anda çıkartamayacağım ama kanunun içeriği şu: 15 yaşından küçük çocuklar din, Kur’an öğrenimi için herhangi bir yere giderse, bunlara o öğretimi yaptıran gerek öğretim binasını onlara açan, gerek öğretimi yaptıran kişilere bir yıla kadar hapis cezası veriliyor. Yeni düzenlemede durum böyle. Önce bunu üç yıl yaptılar. Sonra bir yıla indirdiler. Lütufta bulundular! Bugüne kadar, eski dönemde bile, merhum Atatürk’ten sonra olan olaylar döneminde bile Kur’an öğrenmenin bir tek gün cezası yoktu. Evet, siyasi bir baskı vardı ama hukuki bir müeyyide yoktu. Bu iktidar ilk defa bu müeyyideyi getiriyor. Aslında CHP demokrasiden yana olmuş olsaydı, “Bu çocuklara siz dinini niçin öğretmekten kaçınıyorsunuz? Dinini öğrenmeyen insanın sadist olması, hırsız olması, yolsuz olması elbette mümkünattan olup” diyecek ve işin savunmasını yapması gerekirken bunu yapmadı, yapmıyor. Mesela kalkıyor, İmar Yasasına “ibadethane” kelimesi koymak suretiyle apartmanların alt katlarında veya herhangi bir dairesinde kilise evi açmak yoluyla 36 bin kilisenin açılmasına bu iktidar sebep oldu. Diyanet Sen Genel Başkanının beyanına göre 40 bin insanımız Hıristiyan oldu. Bu manzara ortada iken kalkıp da “irticai faaliyetler var” demek hadiseyi gizlemektir. İkisi bir oynuyorlar. O tarafı gizlemek için bu taraf güya varmış gibi ortaya atılıyor. Biliyorsunuz, her ikisi de zaten belli kurum ve kuruluşlardan, belli güçlerden düşünce, görüş alırlar. İnşaallah milletimiz bütün bu oyunları görerek kendisine layık olanı tespit eder, tensip eder.

Demokrasi rafa kaldırılıyor

-Hocam, Meclis’te, AKP bir iç tüzük düzenlemesi yaptı. Öyle bir noktaya getirdi ki artık yüzlerce maddeden oluşan kanunlar bir gecede, bir günde geçecek duruma geldi. Bu şekilde de IMF’nin, AB’nin istediği kanunlar sırayla geçiyorlar. Bir yandan da hükümet “çok kanun çıkarttık” diye övünüyor.

Prof. Dr. Haydar Baş– Millete karşı övünmüyor. Kime söz verdi ise, Avrupa’ya söz verdi, onlara karşı övünüyor.

-Bu kanunlar milletin menfaatine midir?

Prof. Dr. Haydar Baş– Ne menfaatine. Kanun koyucunun maksadı mütalaa, müzakere ile Meclis’te anlaşılır. Yani kanunlar, tek tek, bütün maddeleri, gerekçeleri ile birlikte anlatılır, mütalaa, müzakere edilir, karara bağlanır. Sen muhalefete bu imkanı vermediğin zaman bu kanunun mütalaası, müzakeresi, tartışması olmaz. O zaman bu aslında demokrasi değildir. Farkında olmadan demokrasiyi rafa kaldırıyorsun. Terk ettiğin saltanat rejimine geçiyorsun. Olayın bir boyutu da budur. Yani demokrasi gitti. Bir gecede şu kadar kanun geçecek; ne bu? Eğer bana bunu sormayacaksan niye mütalaaya, müzakereye açıyorsun, açma. Ama söz konusu Haydar hoca olduğu zaman çoluk çocuğunu bile araştırıyorsun. Bu, kraliyeti de geçti. Bunların hesabını milletin sorması lazım. Bu, doğru bir davranış değildir. Kanunlar tartışılmalı, kanunlar görüşülmeli. Nedir, ne değildir, anlaşılmalı. Aksi takdirde çok yanlış anlaşılmaya vesile olabilir. Aslında bunun yapılması iktidarı da suizandan kurtarır.





[10.07.2005]


BAĞIMSIZ TÜRKİYE PARTİSİ
GENEL MERKEZİ

*Listeden ayrılmak için lütfen
[Buraya] tıklayınız.
*Bilgilerinizi güncellemek için
[Buraya] tıklayınız.
*To unsubscribe from list please click here:
[Buraya]
*BTP'ye üye olmak için
[Buraya] tıklayınız.

 

 

 


reply via email to

[Prev in Thread] Current Thread [Next in Thread]