AKP’nin İslam’a ciddi darbeler
indirdiğini söyleyen BTP Lideri Prof. Dr.
Haydar Baş, bu manzara ortada iken CHP’nin
kalkıp da “irticai faaliyetler var”
demesinin hadiseyi gizlemekten başka bir anlam
taşımadığını belirtti.
BTP Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Nihat
Hekimoğlu’nun sorularına cevap verdiği
“Haftanın Sohbeti”nin bugünkü bölümünde,
Milli Ekonomi Modeli’nde yer alan bazı
tezlerin AKP milletvekilleri tarafından kaynak
gösterilmeden aşırılmasını değerlendirdi.
Aynı AKP’nin Meclis içtüzüğünü
değiştirerek son sür’at kanunlar
çıkarılmasının demokrasinin rafa
kaldırılması anlamına geldiğini söyleyen
Prof. Dr. Haydar Baş, Türkiye’nin başını
ağrıtmaya devam eden PKK terörüne AB ve
ABD’nin bakışı hakkında da bilgi verdi.
-Hocam, hükümet ve sayın Başbakan, sizin
Milli Ekonomi Modeli ve Sosyal Devlet projesi
başlığı altında sunduğunuz bazı
uygulamaları seslendirmeye başladı. Sayın
Başbakan bulunduğu bazı mekanlarda bunu ifade
ediyor. İşçiyi güçlendireceğini, tüketici
kesimi güçlendireceğini seslendirmeye
başladı. Evlilik konusunda bazı destekler
vereceğini söylüyorlar. Bu konuda ne
diyorsunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş– Bütün bunların
söylenmesi güzel de bu olay bir insanın
inanmadan şahadet getirmesine benziyor. Yapması
hiç mümkün değil. Bizi takip eden
kardeşlerime olayın ciddi bir yanıltıcı oyun
olduğunu izah edeceğim. Herkesin çok
rahatlıkla anlayacağını tahmin ediyorum.
Bize ait tezler çalınıyor
İktidarlar “ben şunu yapacağım” dediği
zaman o yapacağı şeyin kaynağını
göstermesi lazım. Dikkat ederseniz her yıl
başı hükümetler bütçe görüşmesi diye
Meclis’te bir müzakere açarlar. Yapacakları
işler ne ise A’sından Z’sine kadar
tartışmaya açarlar. Önce kendi ekibi
hazırlar. Sonra bu hazırlananlar Meclis’e
gelir. Meclis’te görüşülür. Muhalefet de
görüşlerini ortaya koyar. Ondan sonra
onaylanır. Onaylanan bu bütçe uygulamaya girer.
Bir yıl boyunca bunun dışında kimse bir tek
kuruşluk yatırım yapamaz. Bütçede ne varsa
uygulamada o bulunur. Sayın Erdoğan ve vekil
arkadaşlarımızın bizden aldıklarını, zaman
zaman halka, güzel sözler olduğu, hakikaten
olması gereken meseleler olduğu için
söylediğini ve puan aldığını görüyorum.
Ama senin söylediğin sözlerin tamamının içi
boş. Çünkü içini dolduramıyorsun. Sen
bütçeyi hazırlarken sakatlar, özürlüler
diye bir derdin yoktu ki ona sen bütçede bir
şey veresin. Şimdi nasıl diyorsun ki “Şunu
şöyle yapacağım, bunu böyle yapacağım.”
Evlenme kredisi verecek. Bütçede buna kaç para
tahsis ettin? Nereden vereceksin? Kısaca
dedikleri şey tamamen rüya, hayal mahsulü.
Liberal ekonomide bunların yapılması hiç
mümkün değildir. Liberal ekonominin mantığı
tüketim kesimini daha da tüketmektir. Vergi
üstüne vergi almaktır. Belini kırmaktır.
Nitekim arkadaşların yaptığı da budur.
Kalpleri bu tarafa, milletin ıstırabını
acısını görüyor, “ne yaptık, bu milleti
perişan ettik” diyor. Bu milletin anası
ağladı; bunu görüyor. Ama “Hoca’nın
dedikleri de doğru” diyorlar. Dikkat ederseniz
hep beni takip ediyorlar. Gizli gizli hani
dinlenilen büyük zatlar vardı. Aynen öyle
köşebaşına gidiyorlar, “acaba bu ne diyor?”
diye bekliyorlar. Ama onların bunu hayata
geçirmesi hiç mümkün değil. Bu, bize ait.
Milli Ekonomi Modeli diye bizim bir tezimiz var.
Sosyal devlet bu tezin bir parçasıdır.
Tüketimi devreye koyabilmek için sosyal devlet
projesine ihtiyaç vardır. Milli Ekonomi
Modelindedir bu.
Milli Ekonomi Modelinin mantığı
-Liberal ekonomide değil yani.
Prof. Dr. Haydar Baş– Liberal ekonomide
böyle bir dert yok. Mesela bizde vergi yoktur.
Bizim tezimizde vergi yoktur. 100 milyarın
altında geliri olan vatandaşa vergi yoktur. Bu
işçidir, tarım kesimidir vs vergi yükünden
onları devlet kurtarır. Ama devlet onu
kurtararak onu ciddi şekilde destekler,
tüketimini çoğaltır. Rahat tüketim yapar.
Rahat tüketim yaptığı için de üreten ona
çok mal satar. Bir tane bardak satarken 10 tane
satar. Onun için üreten de bir bardağın
vergisi yerine 10 tane bardak vergisi veriyor.
Yani devlet o zayıf vatandaştan değil güçlü
vatandaştan vergi alıyor. Hem de 10 mislisini
alıyor. Bu sefer devlet de güçlü oluyor, halk
da güçlü oluyor, üreten de güçlü oluyor.
Sayın Başbakanın bu denklemi çözmeden bu tip
vaadlerde bulunması bir defa ilmi gerçeklere
aykırıdır. İkincisi, bu işler ona
yakışmıyor. Kaynak göstermeleri lazım.
“Bunu şuradan aldık. Doğrudur. Ama biz bunu
yapamayız. Bizim programımızla alakası
yoktur” istisnası geliştirmeleri lazımdır.
Hatta sadece onlar değil, diğer partilerin de
baştan beri yaptıkları iş bizim Milli Ekonomi
Modelindeki görüşleri alıp transfer
etmeleridir. Ama hiç birinin uygulama imkanı
yoktur. Çünkü uygulamak için bütün bunlara
kaynak bulmanız lazım. Bu denklemi kurmanız
lazım. Bu, sadece iç politika, maliye
politikası, tarım politikası, orman
politikası ile alakalı değildir. Bu bir
bütündür. Bu işi ancak bilen hayata
geçirebilir.
Teröre AB ve ABD’nin bakışı
-Hocam, son dönemde silahlı eylemler
artıyor. Son olarak Bingöl’de Devlet
Demiryollarına bağlı bir tren bombalandı.
Uzaktan kumandalı bir mayın patlatıldı.
DDY’nın beş güvenlik görevlisi şehit oldu.
Bu eylemlerin artışı konusunda AB ve ABD’nin
bakışı nedir?
Prof. Dr. Haydar Baş– AB ve ABD’nin
bakışını bilmek o kadar zor bir hadise
değildir. Sayın Başbakanımız ABD’ye
yaptığı son gezide hatırlarsanız ABD’nin
Genelkurmay Başkanının enteresan bir sözü
var. Ne diyor? “Bu iş silahlı çatışmayla
olmaz. Yani siz PKK’lıları, eylem yapanları
dağda öldürmeyin, sokakta öldürmeyin,
bunlara yaşama hakkı tanıyın” dedi. Seni
öldürmeye gelen insanı yaşatacaksın.
İkincisi, dikkat ederseniz, benim AB konusunda
devamlı söylediğim söz şudur: “AB adı
altında Türkiye’nin parçalanması söz
konusudur.” Yani oraya gireceğiz gerekçesiyle,
bir takım bahaneler adı altında Türkiye’yi
parçalıyorlar. Siyasetin bunu çok iyi görmesi
lazım. Siyaset bunu görmediği zaman
fonksiyonunu icra edemez. Aksi takdirde ülkenin
bölünüp parçalanmasına o da ortak olmuş
olur. Şu anda yapmak istedikleri şudur. “Sen,
af çıkartacaksın” diyor. “Tamam” af
çıkıyor. Hatta “Apo’yu da affedeceksin”
diyor. Dikkat ederseniz bütün bunlar tartışma
konusu haline geldi. Türk Yargısının verdiği
kararı şu ana kadar Yargı icra edemedi. İnfaz
edemedi. Bununla ne ispat edilmiş oldu?
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti müstakil bir
devlet değildir. Karar verir ama infaz yetkisine
sahip olamaz” ispat edilmeye çalışıldı.
Devletin acziyeti siyasetle ispat edilmeye
çalışılıyor. AB, bu devletin aciz olduğunu
ifade etmeye çalışıyor. Hadi sen erkeksen
bunu ABD’ye, İngiltere’ye söyle. O,
bağımsız yargısının verdiği kararı hayata
geçirir. Hiç bir irade, güç, buna mani olamaz.
Demek istediğim şudur: Türkiye’de verilen
kararları hayata geçirmemek ne içindir?
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin zafiyetini izah
ve izhar etmek içindir. Bir defa Türk siyaseti
bu konuda bugüne kadar üzerine düşen vazifeyi
ifa edememiştir. Bu bir
Adalet, haklıya hakkını vermek, haksıza
haddini bildirmektir
İkincisi Batının oyununa devamlı surette
gelmektedir, uyum yasaları çıkarma adına.
Mesela idamı kaldırdı veya ağır cezaları
kaldırdı. Düşünebiliyor musunuz adam senin
en yakınını katlediyor, sen kimin adına bunu
affediyorsun? Kanı heder edilen, dökülen
insana sordun mu buna ne ceza vereceksin diye.
Sen hangi haktan bahsediyorsun? Benim hakkımı
yiyene hakkımın bağışlatılması hak
değildir. Bu, hakkın gasp edilmesi demektir.
Adam hakkı gasp ediyor, yok ediyor. Adalet
haklıya hakkını vermek, haksıza haddini
bildirmektir. Sen ona haddini bildirmiyorsun. Bu
sefer azıyor. Kısaca bu müeyyideler ortadan
kalktı. Geçmişte terbiye denilen bir olay
vardı. Kişiler aileden aldıkları terbiye ile
kendini kontrol eder, murakabe eder bir seviyede
idi. Şimdi öyle bir şey de kalmadı. Aileler
de çocuğu alabildiğine başıboş bırakıyor.
Eğitim de ona bir şey kazandırmıyor. Bizim
devamlı surette anlatmaya çalıştığımız
bir Müslüman Türk modelimiz var; bu ne
kızımızda, ne oğlumuzda var. Bu konuda
insanımız maalesef bir açlık içerisinde.
AB’ye uyum adı altında kanunlarla onu tamamen
başıboş bir hale getiriyorsun. O zaman çocuk
serseri gibi ortada dolaşıp duruyor. Tinerci
ise adam öldürüyor. Bu gidişin görüntüsü
sanki bu ülkenin sahibi yokmuş havası veriyor.
Ben şahsen bunu böyle görüyorum. Elbette bunu
düzeltecek olan da siyasi iradedir. Ülkeye
sahip çıksınlar. İnsanımızı belli
kurallarla beraber, hukuki müeyyidelerle
haklarını teminat altına alıp, haksızlık
yapmasına mani olsunlar. Evvela onu da eğitimle
birlikte ahlaki bir noktaya taşısınlar.
-Tabii polisin de eli kolu bağlanmış durum
da değil mi?
Prof. Dr. Haydar Baş– Polis de bir şey
yapamıyor. Tutup da hesaba da çekemiyor.
Polisin kendisi de suçlu çıkıyor.
Prof. Dr. Haydar Baş– İyi
hatırlattınız. Kolluk güçleri de hiç bir
şey yapacak durumda değiller. Adam ne yapsın?
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse
bıyık. Binaenaleyh böyle acayip, garayip
durumlar var. İktidarın da üzerine gittiği
kim biliyor musun? İktidar da sağ olsun
devamlı benim üzerime geliyor. Herhalde bizim
sabrımızı ölçüyorlar. Batı Çalışma
Gurubu kurumlarımıza geliyor. Düşünebiliyor
musun gece saat 02.00’de kurumun muhasebesi
tetkik ediliyor. Yani enteresan haller oluyor.
Ama millet dersi verecek. Aile hayatımızdan,
şahsiyetimize kadar dedikodular, iftiralar,
fitneler var. Ama biz hepsine açığız. Hiç
kimse bizi yolumuzdan yıldıramaz. Bu vatan
bizimdir. Hiç kimseye de bunu şu veya bu şeyle
bırakmayız.
Oyunu birlikte oynuyorlar
-Hocam, CHP, anamuhalefet partisinin öyle bir
muhalefet mantığı, öyle bir söylemi var ki
sanki AKP irticai bir faaliyette bulunuyormuş
mantığı ile siyaset yapıyor. Bunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Prof. Dr. Haydar Baş– Sayın
Baykal’ın, partinin düşüncesi nedir bilmem
ama ortada, görebildiğim kadarıyla bir
beraberlik söz konusu. AK Partisi İslam’a
karşı ciddi darbeler indirdi. Bu darbelerin
gizlenmesi karşılıklı oyunlarla oldu.
Düşünebiliyor musunuz, kaçıncı madde
olduğunu şu anda çıkartamayacağım ama
kanunun içeriği şu: 15 yaşından küçük
çocuklar din, Kur’an öğrenimi için herhangi
bir yere giderse, bunlara o öğretimi yaptıran
gerek öğretim binasını onlara açan, gerek
öğretimi yaptıran kişilere bir yıla kadar
hapis cezası veriliyor. Yeni düzenlemede durum
böyle. Önce bunu üç yıl yaptılar. Sonra bir
yıla indirdiler. Lütufta bulundular! Bugüne
kadar, eski dönemde bile, merhum Atatürk’ten
sonra olan olaylar döneminde bile Kur’an
öğrenmenin bir tek gün cezası yoktu. Evet,
siyasi bir baskı vardı ama hukuki bir müeyyide
yoktu. Bu iktidar ilk defa bu müeyyideyi
getiriyor. Aslında CHP demokrasiden yana olmuş
olsaydı, “Bu çocuklara siz dinini niçin
öğretmekten kaçınıyorsunuz? Dinini
öğrenmeyen insanın sadist olması, hırsız
olması, yolsuz olması elbette mümkünattan
olup” diyecek ve işin savunmasını yapması
gerekirken bunu yapmadı, yapmıyor. Mesela
kalkıyor, İmar Yasasına “ibadethane”
kelimesi koymak suretiyle apartmanların alt
katlarında veya herhangi bir dairesinde kilise
evi açmak yoluyla 36 bin kilisenin açılmasına
bu iktidar sebep oldu. Diyanet Sen Genel
Başkanının beyanına göre 40 bin insanımız
Hıristiyan oldu. Bu manzara ortada iken kalkıp
da “irticai faaliyetler var” demek hadiseyi
gizlemektir. İkisi bir oynuyorlar. O tarafı
gizlemek için bu taraf güya varmış gibi
ortaya atılıyor. Biliyorsunuz, her ikisi de
zaten belli kurum ve kuruluşlardan, belli
güçlerden düşünce, görüş alırlar.
İnşaallah milletimiz bütün bu oyunları
görerek kendisine layık olanı tespit eder,
tensip eder.
Demokrasi rafa kaldırılıyor
-Hocam, Meclis’te, AKP bir iç tüzük
düzenlemesi yaptı. Öyle bir noktaya getirdi ki
artık yüzlerce maddeden oluşan kanunlar bir
gecede, bir günde geçecek duruma geldi. Bu
şekilde de IMF’nin, AB’nin istediği
kanunlar sırayla geçiyorlar. Bir yandan da
hükümet “çok kanun çıkarttık” diye
övünüyor.
Prof. Dr. Haydar Baş– Millete karşı
övünmüyor. Kime söz verdi ise, Avrupa’ya
söz verdi, onlara karşı övünüyor.
-Bu kanunlar milletin menfaatine midir?
Prof. Dr. Haydar Baş– Ne menfaatine.
Kanun koyucunun maksadı mütalaa, müzakere ile
Meclis’te anlaşılır. Yani kanunlar, tek tek,
bütün maddeleri, gerekçeleri ile birlikte
anlatılır, mütalaa, müzakere edilir, karara
bağlanır. Sen muhalefete bu imkanı vermediğin
zaman bu kanunun mütalaası, müzakeresi,
tartışması olmaz. O zaman bu aslında
demokrasi değildir. Farkında olmadan
demokrasiyi rafa kaldırıyorsun. Terk ettiğin
saltanat rejimine geçiyorsun. Olayın bir boyutu
da budur. Yani demokrasi gitti. Bir gecede şu
kadar kanun geçecek; ne bu? Eğer bana bunu
sormayacaksan niye mütalaaya, müzakereye
açıyorsun, açma. Ama söz konusu Haydar hoca
olduğu zaman çoluk çocuğunu bile
araştırıyorsun. Bu, kraliyeti de geçti.
Bunların hesabını milletin sorması lazım. Bu,
doğru bir davranış değildir. Kanunlar
tartışılmalı, kanunlar görüşülmeli. Nedir,
ne değildir, anlaşılmalı. Aksi takdirde çok
yanlış anlaşılmaya vesile olabilir. Aslında
bunun yapılması iktidarı da suizandan
kurtarır.
[10.07.2005]
|